
4 Nisan 2009 Cumartesi
14 Şubat 2009 Cumartesi
Hoptek (ya da "resmi" söylemle; Kolbastı) Trabzon il merkezinde, Faroz bölgesindeki Roman (Çingene) asıllılardan kaynaklanan bir dansın adıdır. Iddia edildiğinin aksine, bu dansların Faroz‘lu balıkçıların geleneksel kültürü ile köken olarak bir ilişkisi yoktur. Gerçekte, 1920′li yıllardan sonra, mübadeleye tabi tutulan Hristiyan Rum nüfusun boşalttığı Faroz
mahallesine yoğun olarak yerleşen Balkan ve Kırım göçmeni Romanlar, Trabzon yerel halk kültürüne adapte olmuşlar ve genellikle asıllarını gizleme, unutma ve unutturma eğiliminde olmuşlardır. Ancak komşuları olan yaşlı insanlar, bu bilgiye sahiptirler.
2/4 ritminde oynanılan oyun, Özhan Öztürk‘un de araştırmalarında ortaya koyduğu gibi [1] [2] bir Ukrayna halk oyunu olan Hopak ile ilişkilidir.
Hoptek, yöreye uygun kürek çekme, yüzme, ağ atma, olta atma, ağ çekme, balık tutma gibi yerli insanların uğraşlarını simgeleyen hareketleri de içerir. Ama son yıllarda oyunun popülerlik kazanmasıyla daha da hareketli bir hal almıştır. Özellikle Avrupalı Türkler bu oyuna yeni hareketler ekleyerek geliştirmişlerdir. Oynaması zevkli, hareketleri komik ama zor, izlemesi keyif veren bir oyun olan Hoptek, Trabzonlu üniversite öğrencilerinin Youtube sitesinde yayımlanan klipleri ve 1. Karadeniz Oyunları ile birlikte tanınmaya
mahallesine yoğun olarak yerleşen Balkan ve Kırım göçmeni Romanlar, Trabzon yerel halk kültürüne adapte olmuşlar ve genellikle asıllarını gizleme, unutma ve unutturma eğiliminde olmuşlardır. Ancak komşuları olan yaşlı insanlar, bu bilgiye sahiptirler.
2/4 ritminde oynanılan oyun, Özhan Öztürk‘un de araştırmalarında ortaya koyduğu gibi [1] [2] bir Ukrayna halk oyunu olan Hopak ile ilişkilidir.
Hoptek, yöreye uygun kürek çekme, yüzme, ağ atma, olta atma, ağ çekme, balık tutma gibi yerli insanların uğraşlarını simgeleyen hareketleri de içerir. Ama son yıllarda oyunun popülerlik kazanmasıyla daha da hareketli bir hal almıştır. Özellikle Avrupalı Türkler bu oyuna yeni hareketler ekleyerek geliştirmişlerdir. Oynaması zevkli, hareketleri komik ama zor, izlemesi keyif veren bir oyun olan Hoptek, Trabzonlu üniversite öğrencilerinin Youtube sitesinde yayımlanan klipleri ve 1. Karadeniz Oyunları ile birlikte tanınmaya
17 Ocak 2009 Cumartesi

Trabzon Krallığı [değiştir]
Sumela manastırı, Trabzon 2007
Komnenos hanedanından VII. Michael Latin işgali nedieniyle Trabzon'a gelerek teyzesi Gürcü kraliçesi Tamara'nın da desteğiyle kendini Roma İmparatoru ilan etmişse de Batı özellikle Vatikan Trabzon İmparatorunu küçümseyerek "Laz hükümdarı" olarak tanımlamıştır [12]. Trabzon Krallığı başlangıçta diğer Bizans (Doğu Roma) imparatorları gibi çift başlı kartal (aetos) figürünü sembol olarak kullanmışsa da Latin işgalinin sona ermesi ve Konstantinapolis'de yeniden yasal yönetimin iktidarı ele geçirmesiyle, bir çatışmaya sebebiyet vermemek için bugün Trabzon Ayasofya müzesinin giriş kapısının üzerinde rölyefi bulunan tek başlı kartal sembolü tercih etmişlerdir. Cenevizliler ile Venedikliler, Moğollar ile Osmanlılar hatta çeşitli Türkmen (Akkoyunlu kabile federasyonuna mensup) klanları ile denge politikası sürdürerek, varlığını sürdürebilen bu zengin liman kenti, İstanbul'un fethinden sekiz yıl sonra (1461) Fatih Sultan Mehmet tarafından Karadenizdeki çeşitli beylikler, İtalyan kolonileri ve Kırım'la birlikte ele geçirilerek İpek yolunun stratejik anahtarının Osmanlı hakimiyetine girmesi sağlanmıştır.
Sumela manastırı, Trabzon 2007
Komnenos hanedanından VII. Michael Latin işgali nedieniyle Trabzon'a gelerek teyzesi Gürcü kraliçesi Tamara'nın da desteğiyle kendini Roma İmparatoru ilan etmişse de Batı özellikle Vatikan Trabzon İmparatorunu küçümseyerek "Laz hükümdarı" olarak tanımlamıştır [12]. Trabzon Krallığı başlangıçta diğer Bizans (Doğu Roma) imparatorları gibi çift başlı kartal (aetos) figürünü sembol olarak kullanmışsa da Latin işgalinin sona ermesi ve Konstantinapolis'de yeniden yasal yönetimin iktidarı ele geçirmesiyle, bir çatışmaya sebebiyet vermemek için bugün Trabzon Ayasofya müzesinin giriş kapısının üzerinde rölyefi bulunan tek başlı kartal sembolü tercih etmişlerdir. Cenevizliler ile Venedikliler, Moğollar ile Osmanlılar hatta çeşitli Türkmen (Akkoyunlu kabile federasyonuna mensup) klanları ile denge politikası sürdürerek, varlığını sürdürebilen bu zengin liman kenti, İstanbul'un fethinden sekiz yıl sonra (1461) Fatih Sultan Mehmet tarafından Karadenizdeki çeşitli beylikler, İtalyan kolonileri ve Kırım'la birlikte ele geçirilerek İpek yolunun stratejik anahtarının Osmanlı hakimiyetine girmesi sağlanmıştır.

Trabzon Cumhuriyet döneminde
Kent 1923 yılında yeni kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devletinin 61. il merkezi olarak yerini almış, 1926 yılında ilk Halk Kütüphanesi ve Ziraat Bankası, 1929'da Vizera Hidroelektirik santrali, 1938'de Trabzon İçme Suyu tesisleri, 1942'de Trabzon Lisesi, 1947'de Trabzon Numune Hastanesi, 1949'da Göğüs Hastalıkları Hastanesi, 1954'de Trabzon limanı, 1957'de Trabzon havaalanı, 1958'de SSK Hastanesi, 1964'de Ayasofya müzesi, 1967'de çimento fabrikası açılmş, 1976 yılında Trabzonspor futbol takımı Türkiye 1. Ligi şampiyonluğunu kazanarak bu ünvanı İstanbul'dan Anadolu'ya taşımayı başaran ilk futbol takımı olmuştur. 1949 yılında 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu uygulamasıyla Anadolu'da bulunan 78 bin civarında ki yerleşim adından 28 bin kadarının adı Türkçe olmadığı gerekçesiyle değiştirilmiş olup [14] büyük bölümü Yunanca olan Trabzon köy adları [15]da değiştirilerek yerlerine Türkçe isimler konulmuştur. Son bir kaç yıl içinde kentin adını Türk ve dünya basınında duyuran önemli olaylar yaşanmıştır:
26 Mayıs 2003 tarihinde Afganistan'dan dönen İspanyol Barış Gücü askerlerini taşıyan Yak-42 tipi bir yolcu Trabzon Havalimanı'na inmek isterken alandan yapılan uyarıdan sonra yanlışlıkla deniz yerine karaya yönelip Pilav Dağı eteklerine çarması sonucu 62'si İspanyol askeri, 12'si mürettebat toplam 74 yolcu ölmüştür. [16],
6 Nisan 2005 tarihinde F tipi cezaevlerinin şartlarını protesto etmek isteyen TAYAD üyelerine karşı linç girişiminde bulunulmuştur [17],
5 Şubat 2006 tarihinde Santa Maria kilisesinde görevli rahip Andrea Santaro görev yerinde öldürülmüştür.[18]
19 Ocak 2007 tarihinde AGOS Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'i İstanbul'da öldüren kişinin Trabzonlu olmasının ulusal ve yerel basında altı özenle çizilmiş [19] ve muhtemel nedenleri sorgulanmıştır.[20]

Osmanlı dönemi 1461 yılında trabzon kralı David Komnenos'un Mahmut Paşa'nın yakını olan başmabeycisi Yorgi Amiruki'nin aracılığıyla direnmeden kenti teslim etmesinden sonra II. Mehmet kent yönetimini Gelibolu sancak Beyi Kazım Bey'e bıraktıkmıştır. Sancak merkezi statüsünde olan Trabzon, 1582 yılında III. Murat döneminde Batum sancağı ile birleştirilerek Trabzon/Batum eyaletinin merkezi haline getirilmiştir. [13] Trabzon Osmanlı döneminde de gerek doğu Anadolu ve İran'ın gerek se Baharat yolu'nun Batı'ya açıldığı liman kenti olarak stratejik önemini sürdürmüş dahası İran ve Kafkasya seferlerinde askeri üs noktası olarak kullanılmıştır. Celali ayaklanmaları, Kazancık cemaati gibi soyguncu aşiretler, yolsuzluk yapan sancakbeyleri bölgeyi arpalık olarak kullanan beylerbeyleri (Ahmet Paşa, 1603 gibi), 1624, 1625, 1631 yıllarındaki Kazak yağmaları ve Tuzcuoğulları, Şatıroğlu Ömer ve İbrahim ağa gibi ayanlıktan gelme yerel derebeylerin ayaklanmaları bu dönemin önemli olaylarıdır. 1. Dünya savaşı sırasında 17 gemilik Rus donanması tarafından topa tutulan, 1916-1918 yılları Rus işgaline uğrayan kentin Hristiyan Rum nüfusu, savaşın bitimiden sonra mübadele ile Yunanistan'a gönderilmiştir. Canlı bir ticaret kenti olan Trabzon'da köklü Rum ve Müslüman aillerden oluşan eşrafı aktif olarak siyasetle uğraşmaktaydı. Barutçuzade Faik Ahmet Bey'in sahibi olduğu İstikbal gazetesi yerel sermaye ve aydınların düşüncelerini kamuoyuna duyurdukları en önemli haber kaynağıydı. Mondros Mütarekesi'nin ardından bölgede bir Pontus Devleti'nin kurulması hatta daha çok destek bulan bir proje olarak yeni kurulacak Ermenistan'a liman kenti olarak verilmesi gündeme geldiğinde Trabzon'lular 12 Şubat 1919 tarihinde Trabzon Muhafaza-i Hukuk-ı Milliye Cemiyeti'ni kurarak Osmanlı Devleti'ne bağlılığın korunması için mücadele etmeye karar vermişlerdi. Erzurum Kongresi'ne kalabalık bir heyetle katılan Trabzon heyeti ile kongreyi düzenleyenler arasında başkanlık seçimi ve kongrenin niteliği konusunda bazı pürüzler çıkmıştır. Görüş ayrılıkları derinleşince Heyet-i Temsiliye'nin Trabzonlu üyeleri Sivas Kongresi'ne katılmamışlardı. Saltanat yanlısı Trabzon valisi Galip Bey'in tutuklanması ve Türkiye Komunist Fırkası başkanı Mustafa Suphi ve 18 arkadaşının Trabzonlu kayıkçıların reisi Kahya Yahya tarafından 28-29 Ocak 1921 katli Cumhriyet öncesi dönemin son olaylarındandır.
sinop tarihi
Sinop tarihi
Sinop ilinin yerlesme tarihi ilk Tunç Çagiyla baslamistir. MÖ. 7. yüzyilda bir Helen Kolonisi olarak kurulan Sinop, Antik Çag'da Karadeniz'in en önemli kentiydi. Helenistik dönemde Anadolu'nun yerli kültürleriyle, Helen ve Pers kültürlerini birlestirmek isteyen Pontus Devletinin baskentlerinden biri de Sinop'tu. Bizans döneminde yöre Ortodoks Hiristiyanliginin etkisiyle dilde ve kültürde Helenlesmistir. Sinop, MÖ. 70 yilinda Romalilarin, MS. 395 yilinda Bizanslilarin, 3 Ekim 1214 tarihinde Selçuklularin, 1461 yilinda Osmanlilarin hakimiyetine girmistir. Sinop 1972 yilinda kalkinmada ikinci derece öncelikli iller kapsamina alinmistir. Ilk büyük ölçekli sanayi kurulusu, Ayancik Kereste Fabrikasidir. Diger önemli sanayi kuruluslari Sise Cam Fabrikasi, Un Sanayi, Söksa, Iç Çamasiri Örme Ve Konfeksiyon AS. ile toprak sanayinde tugla ve kiremit fabrikalaridir. Ayancik keteni, Boyabat çember dokumaciligi, ahsap kotra maketi yapimi ve tahta el islemeciligi Sinop'taki en köklü el sanatlaridir. Ilk kütüphane 1924 yilinda Dr. Riza Nur'un öncülügünde kurulmustur. TARIH ÖNCESI SINOP : Sinop ilk çagda "Paflagonya" adi verilen bölge içindedir. Anadolu'nun kuzey sahilleri ile Kirim yarimadasi arasinda deniz ticaretinde önemli bir rol oynamistir. Önemli bir dogal liman konumundadir. 1953 yilinda Kocagöz höyükte (kazilinca çogu kez altinda eski yapi kalintilari ve eski eserler çikan, yayvanca - alani genis ve derinligi az bir sekilde toprak tepe.) yapilan kazi ile 1987 ve 1988 yillarinda Müze Müdürlügünce yapilan yüzey arastirmacilari sonucunda tarih öncesi devreler biraz olsun aydinliga kavusmustur. Karagöz höyükte yapilan kazilarda, Ilk Tunç Çagi 1. dönemine ait (MÖ.? 3000-2700) buluntular ortaya çikarilmistir. Bulunan malzeme Sinop, Balkanlar ve Iç Anadolu arasindaki iliskiyi göstermektedir. Yapilan yüzey arastirmasi sonucunda çevrede çok sayida tarih öncesi yerlesim yerlerine rastlanmistir. Bu yerlesim yerleri sahil boyunca, nehir agizlarinda ve nehir vadileri boyunca iç kesimlere dogru yayilmaktadir. Ele geçen malzeme genel olarak ilk Tunç Çagi 1 ve Ilk Tunç Çagi 2'ye tarihlenmektedir. Ancak Kabali çayi vadisinde Erken kalkolitik (MÖ. 4500) yillarina tarihlenen iki yerlesim yeri saptanmistir. Bugün Sinop çevresinde en eski yerlesim alani Kabali çayi vadisi olarak belirlenmistir. Sahil kesiminde Ilk Tunç Çagi 2'nin basinda korkunç bir yanginla höyükler terkedilmistir. Bundan sonra höyüklerde bir yerlesmeye rastlanmamaktadir. HITIT DEVRINDE SINOP : 1952-1954 yillari arasinda yapilan kazilarda Sinop'ta Hitit dönemini belgeleyecek hiçbir esere rastlanmamistir. Hitit metinlerinde Karadeniz'de Gaska kavimlerinin varligindan söz edilmekte ise de, ancak simdiye kadar Sinop yöresinde hiçbir buluntu ele geçmemistir. Yapilan yüzey arastirmasinda sahil bandinda bir tek Gerze ilçesi Köskhöyük'te Er Hitit (MÖ. 1800) malzemesine rastlanmistir. Ancak Hitit Imparatorlugu dönemine ait hiçbir malzeme bulunmamistir. Bundan sonra 756 yilina ait malzemeler bulunabilmektedir. (MÖ. 2700-1800), (MÖ. 1800-756) yillari arasinda Sinop sahil seridiyle ilgili bir bilgi yoktur. MÖ. 1000 BASLARINDA SINOP : MÖ. 756 yilinda Milet'ten ayrilan ve kendilerine yeni bir sehir kurmak isteyen göçmenler buraya gelerek bugünkü Sinop'un ilk temelini atmislar ve bu sehre Sinope adini vermislerdir. "Efsaneye göre tanriça Sinope irmak tanrisinin kizidir. Zeus Sinope'ye asik olur. Her diledigini yerine getirecegine söz verir. Sinope kizligina dokunmamasini ister. Tanri yemine bagli kalarak onu kiz birakir. Bugünkü Sinop'un oldugu yere gelir." Daha sonra MÖ. 630 yilinda ikinci bir koloni (sömürge, göçmen toplulugu ya da bu toplulugun yerlestigi yer) grubu Sinop'a yerlesmistir. Sehrin surlarinin büyük bir olasilikla kolonize (koloniler halinde yasanan) devirlerde yapildigi tahmin edilmektedir. 7. yy baslarinda Sinop, Anadolu'ya kuzeyden gelen Kimmerlerin, 6. yy ortalarinda Iran'dan gelen Perslerin istilasina ugramistir. HELENISTIK DEVIRDE SINOP : MÖ. 4. yüzyilin birinci yarisinda Paflagonya'lilar bagimsizliklarini ilan etmislerdir. MÖ. 332 yilinda Büyük Iskender'in Anadolu'ya girisini firsat bilen 1. Ariarathes Kapadokya'da bagimsizligini ilan ederek, Sinop'u da hakimiyetine almis. MÖ. 302 yilinda Mitridat Ktistes Paflagonya'da daginik halde bulunan prenslikleri bir araya getirerek kuvvetli bir devlet (bagimsiz bir ülke ile onun yönetiminden olusan varlik) kurmustur. Daha sonra ll. Mitridat ve onun oglu Farnak Sinop'a hakim olmus. MÖ. 169 yilinda devletin basina Mitridat Flapeton geçmistir. Mitridat Flapaton Sinop'u bayindir (gelisip güzellesmesi için üzerinde çalisilmis, alt yapiya sahip) hale sokmus, baskentini Amasya'dan Sinop'a getirmistir. Sinop'un parlak dönemi Mitridat Fatpator zamaninda olmustur. Bütün Karadeniz'i hakimiyeti altina alan Mitirdat Romalilari'da Anadolu'dan atarak büyük bir imparatorluk kurmus, ancak Baskenti Sinop'tan Bergama'ya tasimistir. Helenistik dönem Sinop'un en parlak zamani olup, bu dönemde kültüre büyük önem verilmistir. ROMALILAR DEVRINDE SINOP : MÖ. 70 yilinda Roma Imparatorlugu isgal ettigi bu topraklari yeniden tanzim etmis. Pontus Kralligini Kizilirmak'tan itibaren ikiye bölerek, dogu parçasinin idaresini yerli sülalelere vermis, bati parçasini ise dogrudan dogruya devletin eyaleti haline getirmistir. Sinop'un Roma idaresine geçmesi tarihte önemli bir dönüm noktasidir. Bilhassa (her seyden önce, basta) Cesar zamaninda sehre maddi yardimlardan baska, yeni Roma kolonileri gönderilmis ve genisleyip büyümesi saglanmistir. BIZANS DEVRINDE SINOP : Roma Imparatorlugu'nun ikiye bölünmesiyle Dogu Roma topraklarinda kalan Sinop yavas yavas küçülmeye baslamistir. Hiristiyanligin gelistigi bu dönemde sehirde ticaret ve kültür, dini birtakim olaylar yüzünden gerilemistir. Sinop'ta bu dönemde yapilan en önemli Bizans yapiti Balatlar Kilisesidir. SINOP'UN FETHI VE SELÇUKLU DÖNEMI : 1204 yilinda 4. Haçli Seferinde Istanbul zapt edilip (zorla alinip), Bizans Imparatorlugu dagilinca Sinop Trabzon Devleti'nin elinde kalmistir. Iç Anadolu'ya yerlesen Selçuklulara vergi veren Trabzon Devleti, Selçuklularin bir iç ayaklanmasindan yararlanarak vergiyi kesmis ve Sinop halkina da baski ve tecavüzlerde bulunmaya baslamistir. Sinop halkinin Konya'ya sikayeti üzerine Sultan Izzettin Keykavus dirlik sahibi bütün Vilayet Beylerine emir göndererek savasa katilmalarini bildirmistir. Büyük bir kuvvetle yola çikan ordunun gerek hazirligindan, gerek gidis yolundan haberdar olmayan düsman Sinop yakinlarinda 500 atli ile avlanmakta olan Tekfur'u baskin yaparak yakalamis, yakalanan Tekfur 3 gün sonra kale önüne getirilerek Sinop'un teslim olmasi istenmistir. Önceleri teslim olmak istemeyen halk Tekfur'un öldürülmemesi, kimsenin canina kiyilmamasi ve herkesin istedigi yere gidebilmesi sartiyla 3 Ekim 1214 tarihinde kalenin anahtarlarini Selçuklulara teslim etmistir. TÜRK IDARESINDE SINOP : Selçuklu idaresine geçtikten sonra bastan basa yeniden imar edilen Sinop'ta, önce Pervaneogullari daha sonra Candarogullari Türk egemenligini sürdürmüstür. 15. yüzyilda gelismeye ve büyümeye baslayan Osmanli Imparatorluguna Anadolu beylikleri katilmaya baslayinca Candaroglu Ismail Bey'de Osmanlilara bagliligini ilan etmis ve böylece Sinop Osmanli Imparatorlugu'nun idaresi altina girmistir. Bir liman sehri olarak kullanilan Sinop'ta tersanede gemi yapimi bu dönemde de devam etmistir. 1853 Osmanli-Rus savaslarinda sehir top atislarina tutularak yakilmis ve bu tarihten sonra, sehir iyice küçülerek kale içine çekilmistir. Bandirma vapuru ile Samsun'a gitmek üzere yola çikan Mustafa Kemal Atatürk 18 Mayis 1919 günü Anadolu'ya karadan geçmek için Sinop Limanina ugramis, ancak o tarihte Sinop-Samsun arasinda karayolu olmamasi sebebiyle yolculuguna gemiyle devam etmistir. Sinop idari teskilat olarak merkezi Samsun olan, Canik Livasina baglanmis, Tanzimat'in ilanindan sonra Kastamonu'ya sancak olmus, 1924 yilinda Kastamonu'dan ayrilarak il haline getirilmistir.
Sinop ilinin yerlesme tarihi ilk Tunç Çagiyla baslamistir. MÖ. 7. yüzyilda bir Helen Kolonisi olarak kurulan Sinop, Antik Çag'da Karadeniz'in en önemli kentiydi. Helenistik dönemde Anadolu'nun yerli kültürleriyle, Helen ve Pers kültürlerini birlestirmek isteyen Pontus Devletinin baskentlerinden biri de Sinop'tu. Bizans döneminde yöre Ortodoks Hiristiyanliginin etkisiyle dilde ve kültürde Helenlesmistir. Sinop, MÖ. 70 yilinda Romalilarin, MS. 395 yilinda Bizanslilarin, 3 Ekim 1214 tarihinde Selçuklularin, 1461 yilinda Osmanlilarin hakimiyetine girmistir. Sinop 1972 yilinda kalkinmada ikinci derece öncelikli iller kapsamina alinmistir. Ilk büyük ölçekli sanayi kurulusu, Ayancik Kereste Fabrikasidir. Diger önemli sanayi kuruluslari Sise Cam Fabrikasi, Un Sanayi, Söksa, Iç Çamasiri Örme Ve Konfeksiyon AS. ile toprak sanayinde tugla ve kiremit fabrikalaridir. Ayancik keteni, Boyabat çember dokumaciligi, ahsap kotra maketi yapimi ve tahta el islemeciligi Sinop'taki en köklü el sanatlaridir. Ilk kütüphane 1924 yilinda Dr. Riza Nur'un öncülügünde kurulmustur. TARIH ÖNCESI SINOP : Sinop ilk çagda "Paflagonya" adi verilen bölge içindedir. Anadolu'nun kuzey sahilleri ile Kirim yarimadasi arasinda deniz ticaretinde önemli bir rol oynamistir. Önemli bir dogal liman konumundadir. 1953 yilinda Kocagöz höyükte (kazilinca çogu kez altinda eski yapi kalintilari ve eski eserler çikan, yayvanca - alani genis ve derinligi az bir sekilde toprak tepe.) yapilan kazi ile 1987 ve 1988 yillarinda Müze Müdürlügünce yapilan yüzey arastirmacilari sonucunda tarih öncesi devreler biraz olsun aydinliga kavusmustur. Karagöz höyükte yapilan kazilarda, Ilk Tunç Çagi 1. dönemine ait (MÖ.? 3000-2700) buluntular ortaya çikarilmistir. Bulunan malzeme Sinop, Balkanlar ve Iç Anadolu arasindaki iliskiyi göstermektedir. Yapilan yüzey arastirmasi sonucunda çevrede çok sayida tarih öncesi yerlesim yerlerine rastlanmistir. Bu yerlesim yerleri sahil boyunca, nehir agizlarinda ve nehir vadileri boyunca iç kesimlere dogru yayilmaktadir. Ele geçen malzeme genel olarak ilk Tunç Çagi 1 ve Ilk Tunç Çagi 2'ye tarihlenmektedir. Ancak Kabali çayi vadisinde Erken kalkolitik (MÖ. 4500) yillarina tarihlenen iki yerlesim yeri saptanmistir. Bugün Sinop çevresinde en eski yerlesim alani Kabali çayi vadisi olarak belirlenmistir. Sahil kesiminde Ilk Tunç Çagi 2'nin basinda korkunç bir yanginla höyükler terkedilmistir. Bundan sonra höyüklerde bir yerlesmeye rastlanmamaktadir. HITIT DEVRINDE SINOP : 1952-1954 yillari arasinda yapilan kazilarda Sinop'ta Hitit dönemini belgeleyecek hiçbir esere rastlanmamistir. Hitit metinlerinde Karadeniz'de Gaska kavimlerinin varligindan söz edilmekte ise de, ancak simdiye kadar Sinop yöresinde hiçbir buluntu ele geçmemistir. Yapilan yüzey arastirmasinda sahil bandinda bir tek Gerze ilçesi Köskhöyük'te Er Hitit (MÖ. 1800) malzemesine rastlanmistir. Ancak Hitit Imparatorlugu dönemine ait hiçbir malzeme bulunmamistir. Bundan sonra 756 yilina ait malzemeler bulunabilmektedir. (MÖ. 2700-1800), (MÖ. 1800-756) yillari arasinda Sinop sahil seridiyle ilgili bir bilgi yoktur. MÖ. 1000 BASLARINDA SINOP : MÖ. 756 yilinda Milet'ten ayrilan ve kendilerine yeni bir sehir kurmak isteyen göçmenler buraya gelerek bugünkü Sinop'un ilk temelini atmislar ve bu sehre Sinope adini vermislerdir. "Efsaneye göre tanriça Sinope irmak tanrisinin kizidir. Zeus Sinope'ye asik olur. Her diledigini yerine getirecegine söz verir. Sinope kizligina dokunmamasini ister. Tanri yemine bagli kalarak onu kiz birakir. Bugünkü Sinop'un oldugu yere gelir." Daha sonra MÖ. 630 yilinda ikinci bir koloni (sömürge, göçmen toplulugu ya da bu toplulugun yerlestigi yer) grubu Sinop'a yerlesmistir. Sehrin surlarinin büyük bir olasilikla kolonize (koloniler halinde yasanan) devirlerde yapildigi tahmin edilmektedir. 7. yy baslarinda Sinop, Anadolu'ya kuzeyden gelen Kimmerlerin, 6. yy ortalarinda Iran'dan gelen Perslerin istilasina ugramistir. HELENISTIK DEVIRDE SINOP : MÖ. 4. yüzyilin birinci yarisinda Paflagonya'lilar bagimsizliklarini ilan etmislerdir. MÖ. 332 yilinda Büyük Iskender'in Anadolu'ya girisini firsat bilen 1. Ariarathes Kapadokya'da bagimsizligini ilan ederek, Sinop'u da hakimiyetine almis. MÖ. 302 yilinda Mitridat Ktistes Paflagonya'da daginik halde bulunan prenslikleri bir araya getirerek kuvvetli bir devlet (bagimsiz bir ülke ile onun yönetiminden olusan varlik) kurmustur. Daha sonra ll. Mitridat ve onun oglu Farnak Sinop'a hakim olmus. MÖ. 169 yilinda devletin basina Mitridat Flapeton geçmistir. Mitridat Flapaton Sinop'u bayindir (gelisip güzellesmesi için üzerinde çalisilmis, alt yapiya sahip) hale sokmus, baskentini Amasya'dan Sinop'a getirmistir. Sinop'un parlak dönemi Mitridat Fatpator zamaninda olmustur. Bütün Karadeniz'i hakimiyeti altina alan Mitirdat Romalilari'da Anadolu'dan atarak büyük bir imparatorluk kurmus, ancak Baskenti Sinop'tan Bergama'ya tasimistir. Helenistik dönem Sinop'un en parlak zamani olup, bu dönemde kültüre büyük önem verilmistir. ROMALILAR DEVRINDE SINOP : MÖ. 70 yilinda Roma Imparatorlugu isgal ettigi bu topraklari yeniden tanzim etmis. Pontus Kralligini Kizilirmak'tan itibaren ikiye bölerek, dogu parçasinin idaresini yerli sülalelere vermis, bati parçasini ise dogrudan dogruya devletin eyaleti haline getirmistir. Sinop'un Roma idaresine geçmesi tarihte önemli bir dönüm noktasidir. Bilhassa (her seyden önce, basta) Cesar zamaninda sehre maddi yardimlardan baska, yeni Roma kolonileri gönderilmis ve genisleyip büyümesi saglanmistir. BIZANS DEVRINDE SINOP : Roma Imparatorlugu'nun ikiye bölünmesiyle Dogu Roma topraklarinda kalan Sinop yavas yavas küçülmeye baslamistir. Hiristiyanligin gelistigi bu dönemde sehirde ticaret ve kültür, dini birtakim olaylar yüzünden gerilemistir. Sinop'ta bu dönemde yapilan en önemli Bizans yapiti Balatlar Kilisesidir. SINOP'UN FETHI VE SELÇUKLU DÖNEMI : 1204 yilinda 4. Haçli Seferinde Istanbul zapt edilip (zorla alinip), Bizans Imparatorlugu dagilinca Sinop Trabzon Devleti'nin elinde kalmistir. Iç Anadolu'ya yerlesen Selçuklulara vergi veren Trabzon Devleti, Selçuklularin bir iç ayaklanmasindan yararlanarak vergiyi kesmis ve Sinop halkina da baski ve tecavüzlerde bulunmaya baslamistir. Sinop halkinin Konya'ya sikayeti üzerine Sultan Izzettin Keykavus dirlik sahibi bütün Vilayet Beylerine emir göndererek savasa katilmalarini bildirmistir. Büyük bir kuvvetle yola çikan ordunun gerek hazirligindan, gerek gidis yolundan haberdar olmayan düsman Sinop yakinlarinda 500 atli ile avlanmakta olan Tekfur'u baskin yaparak yakalamis, yakalanan Tekfur 3 gün sonra kale önüne getirilerek Sinop'un teslim olmasi istenmistir. Önceleri teslim olmak istemeyen halk Tekfur'un öldürülmemesi, kimsenin canina kiyilmamasi ve herkesin istedigi yere gidebilmesi sartiyla 3 Ekim 1214 tarihinde kalenin anahtarlarini Selçuklulara teslim etmistir. TÜRK IDARESINDE SINOP : Selçuklu idaresine geçtikten sonra bastan basa yeniden imar edilen Sinop'ta, önce Pervaneogullari daha sonra Candarogullari Türk egemenligini sürdürmüstür. 15. yüzyilda gelismeye ve büyümeye baslayan Osmanli Imparatorluguna Anadolu beylikleri katilmaya baslayinca Candaroglu Ismail Bey'de Osmanlilara bagliligini ilan etmis ve böylece Sinop Osmanli Imparatorlugu'nun idaresi altina girmistir. Bir liman sehri olarak kullanilan Sinop'ta tersanede gemi yapimi bu dönemde de devam etmistir. 1853 Osmanli-Rus savaslarinda sehir top atislarina tutularak yakilmis ve bu tarihten sonra, sehir iyice küçülerek kale içine çekilmistir. Bandirma vapuru ile Samsun'a gitmek üzere yola çikan Mustafa Kemal Atatürk 18 Mayis 1919 günü Anadolu'ya karadan geçmek için Sinop Limanina ugramis, ancak o tarihte Sinop-Samsun arasinda karayolu olmamasi sebebiyle yolculuguna gemiyle devam etmistir. Sinop idari teskilat olarak merkezi Samsun olan, Canik Livasina baglanmis, Tanzimat'in ilanindan sonra Kastamonu'ya sancak olmus, 1924 yilinda Kastamonu'dan ayrilarak il haline getirilmistir.
giresun tarih önçesi

Giresun Tarihi Ve TarihçesiGiresun Anadolu'nun kuzeydoğusunda yeşille mavinin kucaklaştığı Karadenizin inci kentlerinden birisidir. Şehir denize doğru uzanan yarımadanın üzerinde yer almaktadır. Yarımadanın karşısında Karadenizin tek adası olan Giresun Adası (Aretias) kentin bir kolyesi gibi durmaktadır. Şehrin nerede kurulduğu ve kimler tarafından iskan edildiği konusu tartışmalıdır. Bu tereddüt M.Ö. 350 yıllarına ait kaynaklarda da yer almaktadır. Coğrafyacı Strabon Farnakia dediği şehrin; bugünkü Giresun kentinin olduğu yerde kurulduğu üzerinde durmuştur. Romalı idareci Arrien Farnakia'nın eski adının Kerasus olduğunu belirtmiş ve buranın Sinoplular tarafından kurulduğunu yazmıştır. Şehir hakkında Roma Bizans ve Rum Pontus İmparatorluğu dönemine ait tatminkar bilgiler yoktur. Eski Anadolu tarihi araştırmalarında şehir ve kasaba tarihlerinde dil incelemeleri sonucunda bu bölgede M.Ö. 2000'li yıllardan beri Türk varlığının mevcut olduğu anlaşılmıştır. M.Ö. 7.y.y.da İskitlerin Karadenize göç etmesi ile Oğuz unsurları da bu bölgeye yerleşmişlerdir. Bu bölgede Oğuz boylarından Yazır Döğer Avşar Karkın Halaç'ların; Akhun Kuşan Peçenek Hazar Hun Kıpçak Türklerinin yerleşimi mevcuttur. Karadeniz bölgesinde ilk ve orta çağlarda İskit Kimmerler Hun Hazar Bulgar Uz Peçenek göçlerinin sonucu Türk iskanının olduğu Karadeniz ağızlarının fonetik ve morfolojik yapısıyla birlikte yer adlarından da anlaşılır. Giresun'un batı yakasındaki Çıtlakkale mahallesinin adının Deliorman ve Selanik civarından gelerek buraya yerleşmiş olan Türk topluluğu Çıtaklardan geldiği bölgede konuşulan lehçenin ve kültür unsurlarının Çıtak ve Gagavuz Türklerinin ki ile benzerlik gösterdiği görülür. Hitit İmparatorluk dönemi tabletlerine dayanan tarihi kaynaklarda Giresun'un Azzi Bölgesi sınırları içinde kaldığı anlaşılmaktadır. Karadeniz bölgesinde 90'a yakın koloni şehri kuran Miletoslular Giresun ve Tirebolu şehirlerinin de kurucularıdır. Amaçları bu bölgeyi kendilerine yurt edinmek olmayıp buraların her türlü yer altı ve yer üstü kaynaklarını sömürmekti. Bu yüzden yerleşim birimlerinin korunabilecek kısımlarını alıp buralara yerleşmişlerdir. Çevresinde önemli gümüş ve demir üretim yerleri olan Giresun'a Romalılar tam bir hakimiyet kurmamışlardır. Onların döneminde bu bölgede para basıldığı rivayet edilmektedir. Roma idaresinin ilk dönemlerinde Romalı yazarlardan Ammianus Marcel'e göre Romalı komutan Lucullus buraya geldiğinde yabani kiraz ağaçlarını görmüş ve bu ağacın fidanlarını Roma'ya götürmüştür. Bu bilgi kirazın dünyaya Giresun'dan yayıldığı inancının kaynağı olmakla birlikte Roma'da daha önce de kirazın varolduğu belirtilmektedir. Giresun Romalıların ardından Bizanslıların denetimine geçmiştir. Bizans egemenliği döneminde Yunan medeniyetinin büyük bir hızla gelişip yayılmasına karşılık Yunan soyu gittikçe zayıflamıştır. Bu sebeple Bizans İmparatorları ülkelerinin içerisinde yaşayan ve başka soydan gelen insanları asimle etmeye çalışmışlar ve bu yolda en çok dil ve dinden yararlanmışlardır. Doğu Karadeniz'in ormanlık alanlardaki kabileleri itaat altına almak için ormanlar kesilerek yollar açılmış yol boylarına muhafız kulübeleri yapılmış hatta bir miktar Hıristiyan Bulgar Türk'ü de getirilip bölgeye yerleştirilmiştir. Bizanslılar bu yolda çaba harcarken 705 yılında ilk kez Müslüman Arap orduları bölgeye gelip İslamlığı tanıtmaya başlamıştır. Anadolu Selçuklu Devletine vergi vermeyi kabul eden ve 1244'te Moğolların egemenliği altına giren Trabzon Türklerin bir eyaleti haline gelmiştir.Trabzon'a bağlı bulunan Giresun ve çevresi Moğol nüfuzu altına girmiştir. İşte bu sırada Oğuzların Üçok koluna mensup boylardan biri olan Çepniler; Ordu Giresun ve Trabzon illeri sınırlarına yerleşmeye başlamışlardır.Bayram Bey Ordu ve çevresini kontrol altına alan Çepni Türkmenlerinin beyidir. Oğlu Hacı Emir Bey döneminde bu bölgeye "Bayramlu Beyliği" denilmeye başlanmıştır. O da aynı şekilde Trabzon Rum İmparatorluğunu sıkıştırmaya devam etmiş olup Hacı Emir Beyin Oğlu Emir Süleyman Bey de 1397'de Giresun'u fethetmiştir.Böylece onun zamanında Giresun ve çevresinin fethi ve Türkleşmesi tam manasıyla sağlanmıştır. Bu beylik iç ve dış çatışmalar sonucu zayıflayıp Sivas Hükümdarı Kadı Burhaneddin'in hakimiyetine girmiş ve dolayısıyla Giresun da bu devletin sınırları içinde kalmıştır.Bugüne kadar yanlış bir kanaat olarak Giresun'un Türkleşmesi Fatih Sultan Mehmet'in 1461'de Trabzonu fethiyle beraber gösterilmiştir. Giresun'un Osmanlı Devletine bu tarihte katıldığı doğrudur. Oysa Giresun'un Türkleşmesi 1397'de Bayramlu Çepni Türkmen Beyi Emir Süleyman Beyin Giresun'u fethetmesiyle gerçekleşmiştir. Bu yanlış kanaat yüzünden Giresun'da onun adını taşıyan hiçbir eser bulunmamaktadır. Dolayısıyla Giresun'un ilk fatihi tanınmamaktadır

Trabzon Halkı: Rum ya da Osmanlı/Türk olsun, yaylacılık teknikleri, yaşam tarzı, köy mimarisi ve folklorik açıdan Anadolu köylüsünden net çizgilerle ayrılmakta ve Kafkasya halklarıyla Laz, Lezgi, Megrel, Mağharul-Dağıstan Avarlar'ı, Oset, Gürcü, Abhaz vs.) benzerlik göstermektedir. Şalpazarı, Ağasar vadisinde yaşayan Çepni türkmenleri bölgeye 13-14. yüzyıllar arasında yerleşmiş olup Dede Korkut masallarında bahsi geçen folklorik birikime ve Trabzon'un diğer yörelerinden kolayca ayrılabilen Türkmen dialektine sahiptirler. Bölgede Ermeni varlığı eskiye dayanmakla birlikte önemsenecek miktarda değildir. Gökbilgin'in Trabzon Tahrir Defterleri üzerine çalışmasında görüleceği gibi 1515 yılında kent merkezinde 774 Rum ve 179 Müslüman evine karşın sadece 15 Ermeni evi olduğu kayıtlıdır.
Giyim Kuşam: Osmanlı döneminde Samsun ile Batum arasında geleneksel giyim (Laz kıyafeti olarak da bilinir) şöyledir* Erkek: Başta iki ucu üzerinden sarık gibi dolanarak uzun kulaklı bir düğümle bağlanan ve kukula adı verilen siyah başlık. Üstte beyaz mintan ve üzerine siyah aba yelek. Altta bacak arası körüklü bacak kısmı dar zipka adı verilen siyah şalvar.* Kadın (köylü): İçte kamis adı verilen yakasız Trabzon bezinden gömlek, başta keşan peştemal, alltta etek veya üçetek elbise (zibun)bele bağlanan ve rengi yöreden yöreye değişen peştemal (fota. Üstte fermene veya kadife adı verilen yelek.* Kadın (şehirli, kasabalı): Başta tepelik, Tapla, Koursi, hotoz adı verilen gümüş ya da altın sırmalı yuvarlak tepelik. İçte kamis, üzerine zibun (üçetek) belde peştemal, lahor veya trablus. Kültürel Yaşam Trabzon ilinde tiyatro etkinlikleri Trabzon Belediye Tiyatrosu ve Trabzon Devlet Tiyatrosu tarafından yürütülmektedir.Halk eğitim merkezlerinde amatörce tiyatro, müzik ve halk oyunları çalışmaları yapılmaktadır. Müzik alanında çalışmalar yapan Devlet Klasik Türk Müziği Topluluğu'nun yanısıra karikatür ve resim çalışmaları Belediye Sergi Salonu'nda sergilenmektedir.Trabzon sinema yönünden de oldukça zengindir.Şehirde Royal, Lara, Cinemini ve AFM sinemaları bulunmaktadır.
Mutfak: Samsun Batum arasında yeralan bölge mutfağının ayırıcı temel besinleri karalahana, mısır ve hamsi olup, bu üçlünün çorbasından ekmeğine dek sayısız kombinasyonu bulunmaktadır.
AKYAZI KÖYÜNÜN TARİHÇESİ

AKYAZI KÖYÜNÜN TARİHÇESİ
1877 Osmanlı-Rus harbi (halk arasında 93 harbi diye anılır) sonrası, Osmanlı devleti tarihinin en ağır yenilgilerinden biriyle bitirir bu savaşı. Ruslar doğuda Erzurum önlerine kadar batıda ise Yeşilköy'e kadar geliyorlar. 3 mart 1878 tarihinde yapılan Ayastefanos (Yeşilköy) antlaşması ile Osmanlı-Rus savaşı sona eriyordu… Antlaşma gereği Osmanlı devletinin elinden çıkan topraklar arasında Batum ve civarıda bulunuyordu. Osmanlı ordusu bölgeyi terk ederken oradaki halkın bir kısmı da ordu ile birlikte akın akın Anadolu'ya geliyordu.
1877 Osmanlı-Rus harbi (halk arasında 93 harbi diye anılır) sonrası, Osmanlı devleti tarihinin en ağır yenilgilerinden biriyle bitirir bu savaşı. Ruslar doğuda Erzurum önlerine kadar batıda ise Yeşilköy'e kadar geliyorlar. 3 mart 1878 tarihinde yapılan Ayastefanos (Yeşilköy) antlaşması ile Osmanlı-Rus savaşı sona eriyordu… Antlaşma gereği Osmanlı devletinin elinden çıkan topraklar arasında Batum ve civarıda bulunuyordu. Osmanlı ordusu bölgeyi terk ederken oradaki halkın bir kısmı da ordu ile birlikte akın akın Anadolu'ya geliyordu.
Ruslar bölgeyi ele geçirince bu topraklarda kalan ve müslüman olan halka büyük işkenceler yapıyor, zulmediyor, onları zorla dağlara sürüyor veya bölgeyi terk etmelerine zorluyorlardı. Kalanlar gidenlere ağlamış " nereye gittiler, başlarına bir şey geldi mi? Yaşıyorlarmı yoksa öldüler mi? " Gidenler kalanları merak etmiş " canlarını namuslarını, dinlerini hala muhafaza edebiliyorlar mı? İşkence mi görüyorlar? " diye….
Yapılan işkence baskı ve zulüme dayanamıyan, dinini yaşamak, namusunu korumak düşüncesinde olan insanlar, neleri var neleri yok hepsini terk edip Anadolu'ya doğru yola koyulmuşlar. Batum'dan kalkan aileler önce İstanbul-İzmit-Adapazarı-Mersin-İskenderun ve samsun'u dolaştıktan sonra Amasya'ya buradan da Turhal yolu ile Zile'ye gelirler. Buradan hareket eden 7 aile uzun bir arayıştan sonra bugünkü köyün olduğu yere yerleşmişler.Burası o zamanlar bir zatın çiftliği imiş, hatta bugün köy meydanındaki tarihi meşe ağacının (Budama) altı çiftlikdeki davar sürüsünün ağılı imiş…..
Köye ilk gelen bu 7 aile bugünkü cami ile Değirmendere arasındaki yere yerleşmişler. Daha sonra Batum'dan göç devam etmiş, aileler bölünmüş ve nüfus da artmış olduğundan köy kuzey ve doğuya doğru planlı bir şekilde genişlemiş.
Akyazı köyü ilk kuruluşundan itibaren ana cadde, ara sokaklar, köy meydanı, camisi, çeşmeleri, 2 katlı, kiremit örtülü her evin yanında,önünde ve arkasındaki bahçeleri ile planlı bir şekilde yerleşimi günümüze kadar uzanmıştır.Öyle ki hangi sokağa girseniz mutlaka ana caddeye çıkarsınız.hatta köye ilk yerleşildiğinde çevre düzenlemesi olarak belki de ilk defa kaldırımlar yapılmış, yollara taşlar döşenmiştir.
Akyazı köyü doğuda kervansaray köyü ile göç yolu - güneyde Eliktekke köyü - batıda Çivi köy, Musa köy ve Başpınar köyü - kuzeyde ise Damudere köyü ile çevrilidir.Köylünün geçim kaynağı tarım ve hayvancılıktır.Buğday-arpa-şekerpancarı başlıca yetiştirilen ürünlerdir.İdari bakımdan 32 km mesafadeki Amasya iline bağlıdır.Köyümüz ayrıca Zile'ye 19, kervansaray köyüne 6, Eliktekke köyüne 3, çivi ve Musa köylerine 5, Terziköy kaplıcasına 7 km mesafededir.Köyümüzün denizden yüksekliği (rakım olarak) yaklaşık 1048 m.dir.Batısında 4 km2 bir ova (yazılar) mevcuttur.Köyün çevresi meşe-pelit ağaçlarının olduğu ormanlarla çevrilidir.Köyün yakacak ihtiyacı (tespit edilen kırım yerine göre) buralardan temin edilir.Köy nüfusu geçmiş yıllarda hayli yoğundu. 80-90 haneye varan konutlarda 500-600 kişi barınmakta idi.Arazinin kıtlığı, okuma-yazma oranının ileri seviyelere erişmesi sonucu şehirlere göçler başladı.Çoğunluğu Amasya merkezde olup, Ankara,İstanbul,İzmir ve diğer iller ile yurt dışında ikamet etmektedirler.
Köyün kuruluşundan bu yana insanların dürüstlüğü, çalışkanlığı, birbirlerine olan hoş görülü tavırları, çevre köylerle olan samimi münasebetleri ve diğer birimlere olan yakın duyarlılıkları, vatanına-milletine-al sancaklı bayrağına olan bağlılığı nedeniyle haklı bir isim yapmış, her işte her alanda anılır ve sevilir bir köy olmuştur.Bu durum aynen devam etmekte olup, tüm AKYAZILILARA onur kazandırmaktadır.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)